Teblig-vazifesi-ve-muslumanin-cesareti
Tebliğ vazifesi ve müslümanın cesareti
Tebliğ vazifesini gerçekleştirmenin önündeki en mühim engellerden biri, cesaretsizlik ve ayıplanma korkusudur. Peygamberimiz, ashâbını bu hususlarda en güzel şekilde yetiştirmiştir.
Ebû Zer -radıyallâhu anh- Hazretleri öğrendiği hadisleri zevkle ve şevkle anlatırdı. Hattâ o bir keresinde şöyle demişti:
“Kılıcı enseme dayasanız, ben de Rasûlullah’tan duyduğum bir hadîsi başım kesilinceye kadar tebliğe vakit bulacağımı bilsem, o hadîsi elbette size yetiştirirdim.” (Buhârî, İlim, 10; Dârimî, Mukaddime, 46)
İçinizden Kim Gidip Kâbe’de Müşriklere Kur’ân Okur?
Mekke devriydi. Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;
“–İçinizden kim gidip Kâbe’de müşriklere Kur’ân okur?” diye sormuştu. İlk kez açıktan tebliğ yapılacaktı.
Abdullah bin Mes‘ûd -radıyallâhu anh-;
“–Ben okurum yâ Rasûlâllah!” diyerek gitti ve Kâbe avlusunda, Rahmân Sûresi’ni yüksek sesle tilâvet etti. Müşrikler derhâl saldırdılar, onu fecî şekilde dövdüler.
Arkadaşları:
“−Zaten biz senin bu âkıbete uğramandan korkuyorduk!” dediler.
Abdullah bin Mes‘ud -radıyallâhu anh- ise;
“−Şu anda benim nazarımda onlardan daha hafif ve zayıf durumda olan hiç kimse yoktur! İsterseniz ben yarın da gider, onlara tekrar Kur’ân dinletebilirim!” dedi.
Arkadaşları;
“−Hayır! Onlara hoşlanmadıkları şeyi dinlettin. Sana bu kadarı yeter!” dediler. (İbn-i Hişâm, I, 336-337)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hidayetlere Vesile Olmak, Yüzakı Yayıncılık
Bugün 31 kişi ziyaret etti.
Toplam 24900 kişi ziyaret etti.