Devamını Gizle
11.
İnsanlardan öylesi var ki, Allah’a dünyevî bir çıkar beklentisi içinde kıyısından kenarından kulluk eder. Öyle ki; eğer beklentisi gerçekleşir de bir iyilik görürse gönlü onunla huzura kavuşur, dininde sebât eder. Fakat başına bir felâket gelirse hemen gerisin geri dönüp Allah’a kulluğu terk eder. Böyleleri dünyasını da, âhiretini de kaybetmiştir. İşte apaçık hüsrân budur!
12.
Allah’ı bırakır da, kendisine zararı da faydası da olmayacak şeylere yalvarır durur. İşte bu, içinden çıkılmaz derin sapıklığın ta kendisidir.
13.
Hatta o bazan zararı faydasından daha çok olan şeylere yalvarıp yakarır. Oysa, yalvardığı o varlık, gerçekte ne kötü bir efendi, ne fenâ bir arkadaştır!
14.
Şüphesiz Allah, iman edip sâlih ameller işleyenleri altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştirecektir. Allah, elbette dilediğini yapar.
15.
Kim, Allah’ın dünya ve âhirette Peygamberi’ne yardım etmeyeceğini sanıyorsa, gökyüzüne bir merdiven dayasın, oraya çıksın, sonra da oradan gelecek yardımı kessin. Baksın bakalım, kurduğu tuzaklar bir işe yarayacak, bulduğu çâre İslâm’a karşı yüreğinde hissettiği öfkesini dindirmeye yetecek mi?
16.
İşte biz Kur’an’ı böyle apaçık âyetler hâlinde indirdik. Şüphesiz Allah, dilediğini doğru yola erdirir.
17.
Şüphesiz Allah; mü’minler, yahudiler, sâbiîler, hıristiyanlar, mecûsîler ve müşrikler arasında kıyâmet günü kesin hükmünü verecektir. Çünkü Allah her şeye hakkiyle şâhittir.
18.
Görmez misin ki, göklerde olanlar, yerde olanlar, güneş, ay ve yıldızlar, dağlar, ağaçlar, yeryüzünde hareket eden bütün canlılar ve insanlardan birçoğu Allah’a secde etmektedir; birçoğu hakkında da azap hükmü kesinleşmiştir. Allah kimi alçaltırsa, artık onu yükseltecek kimse yoktur. Şüphesiz Allah, ne dilerse yapar.
19.
İşte bu iki grup, Rableri hakkında tartışmakta olan iki karşıt topluluktur: Kâfirlere cehennemde ateşten elbiseler biçilecek, başlarının üzerinden de kaynar su dökülecektir.
20.
O kaynar suların tesiriyle karınları içinde bulunan bütün organları ve derileri eriyecektir.
21.
Onlar için ayrıca demirden kamçılar ve topuzlar vardır.
22.
Çektikleri ıstıraptan dolayı ne zaman cehennemden çıkmak isteseler, gerisin geriye onun içine itilecekler ve kendilerine: “Tadın bakalım bu yakıcı azabı!” denilecek.
23.
Buna karşılık Allah, iman edip sâlih ameller işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştirecektir. Orada onlar altından bilezikler ve incilerle süsleneceklerdir. Onların cennetteki elbiseleri de ipekten olacaktır.
24.
Çünkü onlara dünyada sözün en güzeli olan kelime-i tevhîdi söylemek nasip edilmiştir, hem de onlar her türlü hamde lâyık olan Allah’ın yoluna iletilmişlerdir.
25.
Gerçekleri inkâr edenler, insanları Allah’ın yolundan çevirenler, bu arada, ister Mekke içinde ister taşrada oturuyor olsun inanan bütün insanlar için eşit bir şekilde ibâdet yeri yaptığımız Mescid-i Haram’dan onları alıkoyanlar bilsinler ki, kim orada bu tarz zulüm ve haksızlıkla hak ve adâletten sapmaya yeltenirse, böyle davranana can yakıcı bir azap tattırırız.
26.
Bir vakit İbrâhim’e Kâbe’nin yerini hazırlayıp göstermiş ve şöyle buyurmuştuk: “Bana hiçbir şeyi ortak koşma. Evimi, onu tavaf edecekler, huzurumda ibâdete duracaklar, rukûya varıp secde edecekler için her türlü kirden temiz tut!”
27.
“Bütün insanlara haccı ilan et ki, gerek yaya olarak gerekse çok uzak diyarlardan yola çıkan ve yolculuktan zayıf düşmüş yorgun develer üzerinde sana gelsinler!”
28.
“Gelsinler de, hacda kendilerini bekleyen dünyevî ve uhrevî faydaları görsünler. Ayrıca Allah’ın onlara ihsân ettiği kurbanlık hayvanları, belirlenen günlerde üzerlerine Allah’ın adını anarak kessinler!” Bu hayvanların etinden hem siz yiyin, hem de darda kalmışlara ve yoksullara yedirin!
29.
“Sonra gerekli temizlikleri yaparak kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve o Beyt-i Atîk’i tavaf etsinler!”
30.
Bütün bunlar, Allah tarafından belirlenmiş hükümlerdir. Artık kim Allah’ın emir ve yasaklarına gereken saygıyı gösterir, onları yüceltirse bu, Rabbinin katında onun için bütünüyle hayırdır. Haram olduğu daha önce bildirilenlerin dışındaki hayvanların eti size helâl kılınmıştır. O halde artık o iğrenç, pis putlardan kaçının ve yalan sözden de uzak durun.
31.
Dupduru bir tevhid inancıyla Allah’a yönelen ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayan kimseler olun. Kim Allah’a ortak koşarsa sanki o, gökyüzünden düşüp de yırtıcı kuşların kapıp parçaladığı, yahut rüzgârın uzak bir yere savurduğu kimseye benzer.
32.
İşte durum böyledir. Artık kim Allah’ın belirlediği nişânelere saygı gösterirse, Allah’a saygı göstermiş olur. Çünkü bu davranış, kalplerin Allah’a saygıyla dopdolu oluşundandır.
33.
Kurbanlık hayvanlarda, onların kurban edilme vaktine kadar sizin için faydalar vardır. Hacda onların kurban edilmek üzere götürüleceği nihâî yer ise, Beyt-i ‘Atîk’in çevresi olan harem bölgesidir.
34.
Biz her ümmete bir kurban ibâdeti belirledik ki, kendilerine rızık olarak verdiğimiz hayvanları kurban ederken üzerlerine Allah’ın adını ansınlar. Şunu iyi bilin ki, sizin ilâhınız tek bir ilâhtır; öyleyse artık O’na teslim olun. Rasûlüm! Tam bir ihlâs, samimiyet ve tevazu içinde Allah’a boyun eğen kulları müjdele!
35.
Onlar ki, yanlarında Allah anıldığı zaman kalpleri derin bir saygıyla ürperir, başlarına gelen musibetlere sabreder, namazı dosdoğru kılar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan bir kısmını Allah yolunda harcarlar.
36.
Biz, kurbanlık sığırları ve develeri de sizin için Allah’ın dininin işaretlerinden kıldık. Onlarda sizin için pek çok hayır vardır. Onlar boğazlanmak üzere ayakta dururken üzerlerine Allah’ın adını anarak kurban edin. Nihâyet yan üstü yere yıkılıp canları çıkınca da onlardan hem siz yiyin, hem kanaat edip istemeyen fakirlere, hem de açıkça isteyen fakirlere yedirin. İşte böylece biz, o kocaman hayvanları sizin emrinize verdik ki şükredesiniz.
37.
Unutmayın ki, o kurbanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Sizden Allah’a ulaşacak olan tek şey takvânızdır. Allah böylece o hayvanları hizmetinize verdi ki, sizi doğru yola ilettiği için tekbir getirerek Allah’ın büyüklüğünü ilan edesiniz! Rasûlüm! Artık o iyilik eden ve işini güzel yapanları müjdele!
38.
Şüphesiz, Allah mü’minleri dâimâ koruyup müdafaa edecektir. Çünkü Allah, hiçbir hâin ve nankörü sevmez.
39.
Kendilerine karşı savaş açılan müslümanlara, zulme uğradıkları için savaş izni verilmiştir. Allah’ın, onlara yardım edip zafer bahşetmeye elbette gücü yeter.
40.
O mü’minler, tamâmen haksız yere ve sırf “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için öz vatanlarından çıkarıldılar. Eğer Allah insanların bir kısmının kötülüğünü diğer bir kısmının eliyle savmasaydı, içlerinde Allah’ın ismi çokça zikredilen manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılıp giderdi. Allah, kendi dinine yardım edenlere elbette yardım edecektir. Çünkü Allah mutlak kuvvet sahibidir, her işte üstün ve mutlak gâliptir.
41.
Allah’ın dinine yardım eden o mü’minler, kendilerine yeryüzünde bir hâkimiyet verdiğimizde, namazlarını dosdoğru kılarlar, zekâtlarını verirler, her türlü iyiliği emredip yayar, kötülük ve yanlışlıkları yasaklayıp önünü almaya çalışırlar. Bütün işlerin neticede varıp değerlendirileceği yer Allah’ın huzurudur.
42.
Rasûlüm! Onlar seni yalanlıyorlarsa, onlardan önce de Nûh kavmi, Âd ve Semûd kavimleri peygamberlerini yalanlamıştı.
43.
İbrâhim’in kavmi ve Lût’un kavmi de.
44.
Medyen halkı da. Mûsâ da yalanlanmıştı. Fakat ben, her seferinde kâfirlere mühlet verdim; sonra da kendilerini azabımla yakalayıverdim. Beni tanımamalarına karşılık, benim onları akıllarına gelmeyecek şekilde cezalandırmam nasılmış, görsünler!
45.
Biz, halkı zulümde ileri gitmiş nice memleketi helâk ettik. Öyle ki şimdi hepsinin yerinde yeller esiyor: Altı üstüne gelmiş harâbeler, körelmiş kuyular, kurumuş çeşmeler, yerle bir olmuş muhteşem saraylar…
46.
Bu inkârcılar, biraz olsun yeryüzünde ibret nazarıyla gezip dolaşmazlar mı? Eğer böyle yapsalardı, belki bu sayede akledip duygulanacak kalplere ve gerçeği duyacak kulaklara sahip olurlardı. Ne var ki kör olan, başlardaki gözler değil, gerçekte kör olan sinelerdeki gönüllerdir!
47.
Rasûlüm! Onlar senden tehdit edildikleri azabı hemen getirivermeni istiyorlar. Şunu bilsinler ki Allah verdiği sözden asla dönmez. Bununla beraber Rabbinin katında öyle bir gün vardır ki, sizin hesabınıza göre bin yıl gibidir.
48.
Halkı büsbütün zâlim nice memleket vardı ki, ben onlara süre tanıdım. Sonra günü gelince onları azabımla yakalayıverdim. Nihâî dönüş ancak banadır.
49.
De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.”
50.
İman edip sâlih ameller işleyenler için büyük bir bağışlanma ve pek bol, çok değerli, artıp eksilmeyen bir rızık vardır.
51.
Akılları sıra âyetlerimizi geçersiz kılmak ve söndürmek için uğraşıp duranlara gelince, işte onlar da yakıcı cehennemin yârân ve yoldaşlarıdır.
52.
Rasûlüm! Biz, senden önce hiçbir rasûl, hiçbir nebî göndermedik ki, o bir temennîde bulunduğunda, şeytan onun dileğine ille de beşerî arzular karıştırmaya kalkışmasın. Ne var ki Allah, şeytanın karıştıracağı şeyi iptal eder. Sonra Allah, kendi âyetlerini lafız ve mâna olarak onun kalbine sapasağlam yerleştirir. Allah, hakkıyla bilendir, her işi ve hükmü hikmetli ve sağlam olandır.
53.
Allah’ın böyle bir şeye fırsat vermesi, şeytanın attığı o vesveseyi kalplerinde bir hastalık bulunanlar ve kalpleri iyice katılaşmış kimseler hakkında bir imtihan vesilesi yapmak içindir. Doğrusu zâlimler, gerçeğe karşı pek derin bir muhâlefet ve düşmanlık içindedirler.
54.
Bir de Allah, kendilerine ilim verilenler o Kur’an’ın sana Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilsin, ona iman etsin, gönülleri de ona karşı tam bir saygı ve bağlanma hissiyle dolsun diye buna müsaade eder. Hiç şüphesiz Allah, iman edenleri her meselede doğru bir yola ve isabetli bir tavra yöneltir.
55.
Buna karşılık küfre saplanıp kalmış olanlar, kıyâmet ansızın tepelerine çökünceye veya kısır ve hayırsız bir günün azabı gelip çatıncaya kadar Kur’an hakkında şüpheler içinde bocalamaktan bir türlü kurtulamazlar.
56.
O gün bütün hâkimiyet yalnızca Allah’ındır. O, mü’minlerle kâfirler arasında hükmünü adâletle verecektir. İman edip sâlih ameller işleyenler nimetlerle dolu cennetlere gireceklerdir.
57.
İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar için de alçaltıcı bir azap vardır.
58.
Allah yolunda hicret eden, sonra da bu uğurda öldürülen veya ölenleri Allah, çok güzel nimetlerle rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah, evet O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
59.
Allah, mutlaka onları memnun ve hoşnut olacakları bir yere yerleştirecektir. Doğrusu Allah, her şeyi hakkiyle bilendir; kullarının hatalarına karşı çok sabırlı olup, ceza vermekte acele etmeyendir.
60.
İşte gerçek budur. Mü’minlerden kim kendisine yapılan haksızlığa misliyle karşılık verir, sonra yine haksızlığa uğrarsa, elbette Allah ona yardım edecektir. Şüphesiz Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.
61.
Bu, böyledir. Çünkü Allah, öylesine kudret sahibidir ki, gâh gündüzü kısaltarak geceyi uzatır, gâh geceyi kısaltarak gündüzü uzatır. Şüphesiz O, her şeyi hakkiyle işiten, hakkiyle görendir.
62.
Bu böyledir. Çünkü Allah hakkın ta kendisidir, müşriklerin O’nun dışında taptıkları şeyler ise bâtılın ta kendisidir. Doğrusu Allah, evet O, çok yücedir, çok büyüktür.
63.
Görmedin mi Allah, gökyüzünden bir su indirir de yeryüzü onunla yemyeşil hâle gelir. Şüphesiz Allah, en derin, en görünmez şeylere nüfûz edip lutufta bulunandır; her şeyi en mükemmel şekilde bilendir.
64.
Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi O’nundur. Doğrusu Allah, evet O, hiçbir şeye ihtiyacı bulunmayandır, her türlü övgüye lâyıktır.
65.
Görmedin mi Allah, yeryüzünde olan her şeyi ve denizde emriyle akıp giden gemiyi sizin emrinize verdi. Kendi izni olmadan yerin üzerine düşmesin diye göğü de O tutmaktadır. Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir.
66.
Size hayat veren Allah’tır. Sonra sizi öldürecek, daha sonra sizi tekrar diriltecek olan da O’dur. Ama insan, gerçekten pek nankördür.
67.
Biz her ümmete kendi dönemlerinde uygulayacakları bir ibâdet sistemi belirledik. Bu sebeple başkaları, dinî emirleri tatbikte sana karşı gelip, seni bir tartışmanın içine çekmesinler. Sen onları Rabbine dâvet et. Çünkü sen, gerçekten dosdoğru bir yol üzerindesin.
68.
Eğer seninle mücâdeleye girişecek olurlarsa de ki: “Allah yapmakta olduğunuz şeyleri çok iyi bilmektedir.”
69.
“Allah, anlaşmazlığa düştüğünüz her konuda, kıyâmet günü aranızda hükmünü verecektir.”
70.
Bilmez misin ki, Allah gökte ve yerde ne varsa, her ne olup bitiyorsa hepsini çok iyi bilmektedir. Bunların hepsi bir kitapta yazılıdır. Şüphesiz bunları bilmek, Allah için pek kolaydır.
71.
Onlar, Allah’ı bırakıp da, haklarında Allah’ın hiçbir delil indirmediği ve gerçekte kendilerinin de hiçbir doğru bilgiye sahip olmadığı putlara tapıyorlar. Hesap gününde bu zâlimlerin hiçbir yardımcısı olmayacaktır.
72.
Kendilerine âyetlerimiz açık açık okunduğunda, kâfirlerin yüzlerindeki hoşnutsuzluğu ve o inkârcı tavrı hemen fark edersin. Öyle ki, nerdeyse âyetlerimizi kendilerine okuyanların üzerine saldırıverecekler. De ki: “Size bu öfke ve huzursuzluğunuzdan daha kötüsünü haber vereyi mi? Cehennem! Allah, onu kâfirlere va‘detmiştir. Varılacak ne kötü yerdir orası!”
73.
Ey insanlar! Size bir örnek veriliyor; şimdi onu iyi dinleyin: Allah’tan başka ilâh yerine koyup taptığınız putlar, bütün imkânlarını toplayıp bir araya gelseler de, tek bir sinek bile yaratamazlar. Hatta sinek onlardan bir şey kapıp götürse, onu dahi kurtarıp geri alamazlar. İsteyen de âciz, kendisinden bir şey istenilen de!
74.
Allah’ın büyüklük ve kudretini hakkiyle takdir edemediler. Şüphesiz Allah mutlak kudret sahibidir, her işte üstün ve mutlak gâliptir.
75.
Gerçek şu ki Allah, meleklerden elçiler seçtiği gibi, insanlardan da seçer. Doğrusu Allah, her şeyi hakkiyle işiten, hakkiyle görendir.
76.
Allah, onların geleceğini de bilir, geçmişini de. Bütün işler neticede Allah’a döner ve O neye hükmederse o olur.
77.
Ey iman edenler! Rukû edin, secde edin, Rabbinize daha başka kulluk vazîfelerinizi yerine getirin ve hayırlı ameller yapın ki kurtuluşa eresiniz.
78.
Allah yolunda gerektiği şekilde cihâd edin. O sizi bunun için seçti ve dîni yaşama konusunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi. Haydin, atanız İbrâhim’in dinine uyun. Allah, önceki kitaplarda da, Kur’an’da da sizi “müslümanlar” olarak isimlendirdi. Tâ ki, İslâm’a bağlılığınız hususunda Peygamber size şâhit olsun, siz de diğer insanlara şâhit olasınız. Öyleyse namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah’ın dinine sarılın. O sizin Mevlânızdır. O ne güzel Mevlâ, ne güzel yardımcıdır!
Devamını Gizle