Devamını Gizle
11.
Allah sizi önce topraktan sonra bir damla sudan yarattı, sonra da sizi erkek-dişi şeklinde çiftler hâline getirdi. O’nun bilgisi olmadan bir dişi ne gebe kalır ne de doğurur. Bir canlıya ne kadar ömür verildiği de, ömründen neyin eksildiği de bir kitapta yazılıdır. Bütün bunlar, Allah için pek kolaydır.
12.
İki deniz birbirine eşit değildir: İşte şu tatlıdır, susuzluğu keser ve içimi kolaydır; şu ise tuzludur ve acıdır. Bununla birlikte her ikisinden de taze et yer, takınacağınız inci, mercan gibi süs eşyası çıkarırsınız. Allah’ın lutf u kereminden rızkınızı aramanız için gemilerin suları yarıp gittiğini görürsün. Umulur ki, bütün bu nimetlere şükredersiniz.
13.
O, geceyi gündüze katmakta, gündüzü de geceye katmakta, böylece onları uzatıp kısaltmaktadır. Güneşi ve ayı da emrine boyun eğdirmiştir. Onların hepsi belirlenmiş bir vakte kadar yörüngesinde akıp gider. İşte bütün bunları yapan, Rabbiniz olan Allah’tır. Her şeyin mutlak mülkiyeti ve hâkimiyeti yalnızca ona aittir. Ey müşrikler! Sizin O’ndan başka taptığınız putlar ise bir çekirdek zarına bile mâlik ve hâkim değillerdir.
14.
Onlara yalvarsanız duânızı işitmezler. İşitseler bile size cevap veremezler. Kıyâmet gününde de, sizin onları Allah’a ortak koşmuş olmanızı reddedeceklerdir. Hiç kimse bu gerçekleri sana, her şeyden hakkiyle haberdâr olan Allah gibi haber veremez.
15.
Ey insanlar! Hepiniz gerçekten Allah’a muhtaçsınız. Allah ise, sınırsız servet sahibi olup hiçbir şeye muhtaç değildir; her türlü övgüye lâyık olan da O’dur.
16.
O, dilerse sizi yok eder, yerinize yepyeni bir nesil getirir.
17.
Bunu yapmak Allah için hiç de zor değildir.
18.
Hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez ve onunla yargılanmaz. Ağır bir günah yükü altında ezilen kimse, yükünü taşımak için başkasını yardıma çağırsa, bu çağırdığı kimse akrabası bile olsa, onun günahından en küçük bir şey yüklenemez. Sen ancak görmedikleri halde Rablerinden korkan ve namazı dosdoğru kılan kimseleri uyarabilirsin. Artık kim günahlarından temizlenirse kendi iyiliğine temizlenmiş olur. Nihâî dönüş yalnız Allah’a olacaktır.
19.
Ne kör ile gören bir olur,
20.
Ne karanlıklar ile aydınlık,
21.
Ne de gölge ile sıcak.
22.
Dirilerle ölüler de bir değildir. Allah dileğine gerçeği işittirir. Sen ise onu kabirlerde olanlara işittiremezsin.
23.
Sen sadece bir uyarıcısın.
24.
Ey Peygamber! Elbette biz seni hem insanları müjdelemen hem de uyarman için hak din ile gönderdik. Zâten içlerinden kendilerini uyaran bir peygamber gelmiş olmayan hiçbir toplum yoktur.
25.
Eğer seni yalanlıyorlarsa üzülme, onlardan öncekiler de peygamberlerini yalanlamışlardı. Oysa peygamberleri onlara apaçık deliller, hikmet ve öğüt dolu sayfalar ve aydınlatıcı kitaplar getirmişlerdi.
26.
Sonra ben o kâfirleri azabımla kıskıvrak yakaladım. Görsünler bakalım, beni inkâr etmek nasıl oluyormuş!
27.
Görmez misin ki, Allah gökten bir su indiriyor? Biz onunla renkleri çeşit çeşit meyveler, sebzeler çıkarıyoruz. Dağlarda da toprağın rengine göre beyaz, kırmızı, daha farklı renklerde ve simsiyah yollar vardır.
28.
İnsanlar, yerde yürüyen canlılar ve sağmal hayvanlar da aynı şekilde çeşit çeşit renklerdedir. Gerçek şu ki, kulları içinde ancak âlimler, Allah’tan gerektiği gibi korkarlar. Şüphesiz Allah, karşı konulamaz kudret sahibidir, çok bağışlayıcıdır.
29.
Allah’ın kitabını gerektiği gibi okuyan, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda gizli açık harcayanlar, asla zarara uğramayacak bir ticâreti ümit edebilirler.
30.
Çünkü Allah onlara mükâfatlarını eksiksiz vereceği gibi, lutf u kereminden onlara daha fazlasını da bahşedecektir. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, her güzel iş ve davranışın karşılığını fazlasıyla verendir.
31.
Rasûlüm! Sana vahyettiğimiz bu kitap, kendinden önceki kitapları doğrulayıcı olarak gelen gerçeğin tâ kendisidir. Elbette Allah, kullarından hakkiyle haberdârdır, onları görmektedir.
32.
Sonra o kitaba kullarımızdan seçtiklerimizi mirasçı yaptık. Onlardan kimi vardır, kendi kendine zulmeder. Kimi vardır, dengelidir, orta yolu tutar. Kimi de vardır, Allah’ın izniyle her türlü hayırlı işlerde önde koşar. İşte en büyük lutuf budur.
33.
Onların mükâfatı, sonsuz nimet ve ebedî mutluluk yeri olan Adn cennetleridir. Onlar o cennetlere girer, orada altın bilezik ve incilerle süslenirler. Elbiseleri de ipektir.
34.
Şöyle derler: “Bizden her türlü üzüntüyü ve endişeyi gideren Allah’a hamdolsun. Şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayandır, her güzel iş ve davranışın karşılığını bol bol verendir.”
35.
“O Rabbimiz ki, lutf u keremiyle bizi bu ebedî kalınacak yurda yerleştirdi. Burada artık bize ne bir yorgunluk dokunacak ne de orada bize bir usanç gelecektir.”
36.
İnkâra saplanmış olanlara gelince, onlar için cehennem ateşi vardır. Ne haklarında ölüm kararı verilir ki ölüp de azaptan kurtulsunlar. Ne de tattıkları azaptan en küçük bir eksiltme ve hafifletme olur. Biz, Allah’ı ve nimetlerini inkâr eden her nankörü işte böyle cezalandırırız.
37.
Orada avazlarının çıktığı kadar yüksek sesle feryat edecekler: “Rabbimiz! Ne olur, bizi buradan çıkar ve dünyaya geri gönder de, daha önce yaptıklarımızın yerine sâlih ameller işleyelim!” Allah da onlara: “Size, düşünüp öğüt alacak bir kişinin, düşünüp öğüt alabileceği bir ömür vermedik mi? Hem size uyarıcı bir peygamber de gelmişti. O halde tadın azabı! Artık zâlimler için hiçbir yardımcı yoktur” buyuracak.
38.
Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin bütün gizliliklerini bilendir. Doğrusu O, göğüslerde saklı bulunan bütün gizli düşünce, niyet ve inançları da hakkiyle bilir.
39.
Sizi yeryüzünde halîfeler yapan O’dur. Kim inkâr ederse, inkârı kendi kötülüğüne olur. Çünkü kâfirlerin inkârı, Rableri katında kendilerine karşı gazabın artmasına ve rahmetin kesilmesine sebep olacaktır. Sonuçta, kâfirlerin inkârı ancak kendi zarar ve ziyanlarını artıracaktır.
40.
De ki: “Bir baksanıza, Allah’a ortak koşup, O’nun dışında ilâh diye yalvardığınız şu varlıklara! Gösterin bana, yeryüzünde hangi şeyi yaratmış bunlar? Yoksa onların göklerin yaratılmasında ve yönetilmesinde Allah ile bir ortaklıkları mı var? Yahut biz onlara bir kitap verdik de ondan bir delile mi dayanıyorlar?” Hayır! aslında o zâlimler, birbirlerini yalan ve boş va‘atlerle aldatmaktan başka bir şey yapmıyorlar.
41.
Gökleri ve yeri hiçbir arızaya meydan vermeden tutan ve yok olup gitmekten koruyan Allah’tır. Şâyet yıkılıp gidecek olsalar, yemin olsun ki, Allah’tan başka onları tutabilecek hiçbir güç yoktur. O, ceza vermekte acele etmeyen ve çok bağışlayandır.
42.
Müşrikler, kendilerine bir uyarıcı geldiği takdirde, doğru yola uymada, önceki ümmetlerden daha ileride olacaklarına dâir Allah’a var güçleriyle yemin ediyorlardı. Fakat kendilerine bekledikleri uyarıcı gelince, bu onların doğru yoldan daha da uzaklaşmalarına sebep oldu.
43.
Çünkü onlar yeryüzünde büyüklük taslıyor ve kötülük planları tasarlıyorlardı. Oysa kötülük planları, ancak onu kuranların ayağına dolanır. Yoksa onlar, kendilerinden önceki inkârcı toplumların helâkine sebep olan ilâhî kanunların kendi üzerlerinde de uygulanmasını mı bekliyorlar? Sen Allah’ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Yine sen Allah’ın kanununda kesinlikle hiçbir sapma göremezsin!
44.
Onlar yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden önce yaşamış toplumların âkıbetlerinin nasıl olduğuna ibretle bakmazlar mı? Oysa onlar, bunlardan daha güçlü kuvvetli idiler. Ama ne göklerde ve ne de yerde Allah’ın elinden kaçıp kurtulabilecek hiçbir şey yoktur. Doğrusu O, her şeyi hakkiyle bilen ve her şeye gücü yetendir.
45.
Eğer Allah insanları yaptıkları günahlar yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde tek bir canlı bile bırakmazdı. Fakat Allah belirlenmiş bir vakte kadar onlara süre tanıyor. Vâdeleri dolunca gerekeni yapacaktır. Allah, kullarını hakkiyle görmektedir.
Devamını Gizle