Devamını Gizle
11.
Onlar ise: “Rabbimiz! Bizi iki kez öldürdün, iki kez de dirilttin. Şimdi günahlarımızı itiraf ediyoruz. Acaba bize buradan çıkıp kurtulmaya bir yol yok mu?” diyecekler.
12.
Onlara şöyle karşılık verilecek: “Bunun sebebi şudur: Tek olan Allah’a imana ve ibâdete çağrıldığınızda O’nun birliğini inkâr ediyordunuz. O’na ortak koşulduğunda ise buna inanıyordunuz. Artık hakkınızdaki karar, çok yüce ve çok büyük olan Allah’a aittir!”
13.
O Allah ki, size kudret ve azametine dâir delillerini göstermekte ve sizin için gökten rızık indirmektedir. Fakat ancak gönülden Allah’a yönelen kimse, bunlar üzerinde düşünüp öğüt alır.
14.
Öyleyse ey mü’minler, kâfirlerin hoşuna gitmese de her türlü şirk ve gösterişten uzak durup ibâdet ve taati yalnızca Allah’a has kılarak O’na yalvarın!
15.
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, o büyük buluşma gününün dehşeti ile korkutmak üzere kendi emrinden olan vahyi kullarından dilediğine indirir.
16.
O gün bütün insanlar kabirlerinden çıkıp Allah’ın huzuruna varacak. Onlarla ilgili hiçbir şey Allah’a gizli kalmayacak. Allah: “Bu gün mutlak mülkiyet ve hâkimiyet kimindir?” diye soracak. Kimse cevap veremeyecek de yine kendisi: “Tek olan, her şeyi kudretine boyun eğdiren Allah’ın!” buyuracak.
17.
O gün herkese dünyada ne kazandıysa onun karşılığı verilecektir. O gün kimseye haksızlık yapılmayacaktır. Şüphesiz Allah, hesâbı pek çabuk görendir.
18.
Rasûlüm! Onları yaklaşan o kıyâmet günüyle korkut! O vakit insanlar kederlerini dehşet içinde yutkunurlarken yürekler gırtlaklara dayanır. Artık zâlimler için ne sıcak bir dost bulunur, ne de sözü dinlenir bir şefaatçi.
19.
Allah gözlerin hâince bakışlarını da, göğüslerin gizlediklerini de bilir.
20.
Allah, hak ve adâletle hüküm verir. Onların Allah’tan başka yalvardıkları ise hiçbir şeye hükmedemezler. Şüphesiz Allah, evet O, her şeyi hakkiyle işiten, hakkiyle görendir.
21.
Onlar yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden önce gelip geçen zâlimlerin âkıbetinin nasıl olduğuna hiç ibretle bakmazlar mı? Üstelik onlar gerek askerî, siyâsî ve iktisâdî güç bakımından, gerekse dünyada meydana getirdikleri eserler bakımından kendilerinden daha üstünlerdi. Buna rağmen Allah, işledikleri günahlar yüzünden onları korkunç bir azapla kıskıvrak yakalayıverdi. Onları Allah’a karşı koruyacak hiç kimse çıkmadı.
22.
Çünkü peygamberleri onlara apaçık deliller getirmiş, fakat onlar inkâr etmişlerdi. Bu yüzden Allah onları azabıyla yakalayıverdi. Gerçekten O, çok kuvvetlidir, cezalandırması da pek şiddetlidir.
23.
Biz Mûsâ’yı mûcizelerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.
24.
Firavun’a, Hâmân’a ve Kârûn’a. Ama onlar Mûsâ için: “Bu bir sihirbaz, büyük bir yalancı!” dediler.
25.
Mûsâ onlara katımızdan gerçeği getirince, bu kez: “Mûsâ ile beraber iman edenlerin yeni doğan erkek çocuklarını öldürün, kadınlarını-kızlarını ise hizmetlerimizde kullanmak üzere sağ bırakın!” dediler. Fakat kâfirlerin tuzakları neticede boşa çıkmaya mahkûmdur.
26.
Firavun dedi ki: “Bırakın beni Mûsâ’yı öldüreyim. O da Rabbine yalvarsın da gelsin onu benim elimden kurtarsın! Çünkü ben onun sizin dîninizi değiştireceğinden veya ülkede fesat çıkaracağından korkuyorum.”
27.
Mûsâ da: “Ben, hesap gününe inanmayan her kibirli zorbadan benim de sizin de Rabbiniz Allah’a sığınırım!” dedi.
28.
Firavun âilesinden o ana kadar imanını gizlemiş mü’min bir adam şöyle hitap etti: “Ne o! Yoksa siz bir insanı «Rabbim Allah’tır» dediği için öldürecek misiniz? Halbuki o size Rabbinizden apaçık mûcizeler, deliller getirmiştir. Eğer o bir yalancıysa, zâten yalanının cezasını kendisi çekecektir. Fakat doğru söylüyorsa, onu inkâr ettiğiniz takdirde en azından sizi tehdit ettiği azabın bir kısmı dünyadayken başınıza gelecektir. Çünkü Allah haddini aşan, kabiliyet ve imkânlarını boşa harcayan ve çok yalan söyleyen kimseleri doğru yola ulaştırmaz.”
29.
“Ey kavmim! Görünen o ki bugün ülkede hâkimiyet, iktidar ve üstünlük sizin elinizde! Fakat yarın Allah’ın azabı gelip tepemize çökerse, söyler misiniz hangi kuvvet bizi ondan kurtarabilir?” Buna karşılık Firavun: “Ben size sadece kendimce doğru bulduğum görüşü bildiriyor ve size ancak tutulması gereken doğru yolu gösteriyorum” dedi.
30.
Bunun üzerine mü’min adam: “Ey kavmim!” dedi, “Eğer Mûsâ’yı yalanlar veya onu öldürmeye teşebbüs ederseniz, ben sizin geçmişte Allah’a baş kaldıran zâlim toplumların uğradığı türden bir felâkete uğramanızdan korkuyorum!”
31.
“Tıpkı Nûh kavminin, Âd ve Semûd halklarının ve ondan sonraki toplumların başlarına gelen korkunç felâketlerin benzeri bir felâkete... Yoksa Allah kullarına asla zulmetmek istemez.”
32.
“Ey kavmim! Yine ben sizin hakkınızda o çağrışma, o feryâd u figân gününden korkuyorum.”
33.
“O gün arkanızı dönüp kaçmaya çalışırsınız, ama ne çâre! Çünkü sizi Allah’ın azabından kurtaracak kimse bulunmaz. Allah kimi saptırırsa, artık ona yol gösteren olmaz.”
34.
“Daha önce Yûsuf da size apaçık deliller getirmişti. Ama siz onun getirdiği gerçek hakkında hep şüphe edip durmuştunuz. O öldüğünde ise: «Bundan sonra Allah asla bir peygamber göndermez» demiştiniz. İşte Allah haddini aşan, kabiliyet ve imkânlarını boşa harcayan ve şüpheler içinde bocalayıp duran kimseleri böyle saptırır.”
35.
“Onlar, kendilerine ulaşmış hiçbir kesin delil olmaksızın Allah’ın âyetleri hakkında tartışanlardır. Bu tutum, Allah katında da, iman edenler yanında da pek büyük bir gazap ve nefret sebebidir. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.”
36.
Firavun: “Ey Haman! Bana yüksek bir kule yap” dedi, “Umarım ki böylece yollara ulaşırım.”
37.
“Evet göklere giden yollara ulaşır da belki Mûsâ’nın ilâhını görürüm; gerçekten var mı yok mu anlarım. Gerçi ben onun bir yalancı olduğundan eminim, ama neyse!” Yaptığı çirkin işler Firavun’a işte böyle güzel gösteriliyor ve bunun neticesi olarak doğru yoldan hep uzak kalıyordu. Firavun’un bu tuzağı da hüsrândan başka bir sonuç vermedi.
38.
O mü’min adam nasihatlerine şöyle devam etti: “Ey kavmim! Gelin bana uyun ki size doğru yolu göstereyim.”
39.
“Ey kavmim! Şu dünya hayatı, gelip geçici bir avuntudan ibarettir. Âhiret ise, asıl yerleşilecek ve ebediyen kalınacak yer orasıdır.”
40.
“Kim bir kötülük işlerse, orada sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılacaktır. Erkek veya kadın kim de mü’min olarak sâlih ameller işlerse, işte onlar cennete girecekler ve orada hadsiz hesapsız nimetlere nâil olacaklardır.”
41.
“Ey kavmim! Bu nasıl iştir; ben sizi kurtuluşa dâvet ederken, siz tutup beni ateşe çağırıyorsunuz!”
42.
“Beni, Allah’ı inkâr etmeye ve Allah’a ortak olduklarına dâir haklarında hiçbir doğru bilgi ve belgeye sahip olmadığım varlıkları, O’na ortak koşmaya çağırıyorsunuz! Ben ise sizi kudreti dâimâ üstün gelen ve bağışlaması pek bol olan Allah’a dâvet ediyorum.”
43.
“Şu da apaçık bir gerçektir ki, sizin beni tapmaya çağırdığınız putlar, ne dünyada ne de âhirette yapılan dualara kesinlikle cevap veremezler. Hepimizin dönüşü elbette Allah’adır! Şüphe yok ki, ilâhî hükümleri reddederek haddi aşanlar, evet onlar, kesinlikle cehennem yoldaşı olacaklardır.”
44.
“Bugün size söylediklerimi pek yakında hatırlayacaksınız. Artık ben işimi tam bir teslimiyet içinde Allah’a havâle ediyorum. Şüphesiz Allah kullarını çok iyi görmektedir.”
45.
Neticede Allah onu, Firavun ve yönetiminin kurdukları tuzakların şerrinden korudu. Buna karşılık Firavun ehlini o korkunç azap kuşatıverdi:
46.
Ateş! Sabah akşam onun karşısına getirilecek ve ona maruz bırakılacaklar. Kıyâmetin kopacağı gün ise: “Firavun ehlini cehennemdeki en şiddetli azaba sürükleyin!” denilecek.
47.
Kâfirler cehennemin ortasında birbirleriyle çekişecek, dünyadayken zayıf düşürülüp ezilenler büyüklük taslayan liderlerine: “Doğrusu biz size uymuştuk. Şimdi hiç olmazsa ateş azabının bir kısmını olsun bizden savabilir misiniz?” diyecekler.
48.
Büyüklük taslayanlar ise: “Görmüyor musunuz? Şu an hepimiz birlikte o ateşin içindeyiz. Gerçek şu ki Allah, artık kulları arasında hükmünü vermiş, iş bitmiş!” diye karşılık verecekler.
49.
Bu sefer ateşte bulunanlar cehennem bekçilerine: “Ne olur, Rabbinize yalvarın da, bir günlüğüne olsun azabımızı hafifletsin!” diye feryat edecekler.
50.
Cehennem bekçileri: “Size peygamberleriniz apaçık deliller getirmemiş miydi?” diye soracaklar, onlar da: “Evet, getirmişlerdi, fakat biz inkâr etmiştik” diye cevap verecekler. Bunun üzerine bekçiler: “Madem öyle, biz değil, kendiniz Allah’a yalvarın! Ama bilin ki, kâfirlerin yalvarmaları boşa gitmeye mahkûmdur” diyecekler.
51.
Şüphesiz biz peygamberlerimize ve onlara uyan mü’minlere dünya hayatında da, şâhitlerin hazır bulunacağı mahşer gününde de elbette yardım edeceğiz.
52.
O gün zâlimlere ileri sürecekleri mazeretlerin hiçbir faydası olmayacak. Artık onlar Allah’ın rahmetinden ebediyen mahrum kalacak ve varılacak yurdun en kötüsüne yerleşeceklerdir.
53.
Hiç şüphesiz biz Mûsâ’ya doğru yolu gösteren bir rehber verdik ve İsrâiloğulları’nı kitaba vâris kıldık.
54.
Gerçek akıl sahipleri için bir doğru yol rehberi ve bir öğüt olan o kitaba.
55.
Rasûlüm! O halde sabret! Çünkü Allah’ın va‘di mutlaka gerçekleşecektir. Günahların için bağışlanma dile ve akşam sabah Rabbini överek tesbih et!
56.
Kendilerine ulaşan kesin bir delile dayanmaksızın Allah’ın âyetleri hakkında körü körüne tartışmaya girişenler var ya, onların göğüslerinde hiçbir zaman tatmin edemeyecekleri bir kibirden, hiçbir zaman ulaşamayacakları sana üstün gelme duygusundan başka bir şey yoktur. Rasûlüm! Sen, bunların her türlü hile ve tuzaklarından Allah’a sığın! Çünkü O, her şeyi hakkiyle işiten, her şeyi hakkiyle görendir.
57.
Göklerin ve yerin yaratılması elbette insanların yaratılmasından daha büyük bir iştir; fakat insanların çoğu bunu bilmez.
58.
Kör ile gören bir olmaz; aynı şekilde iman edip sâlih ameller işleyenlerle kötülük yapanlar da bir olmaz. Ne kadar da az düşünüp öğüt alıyorsunuz!
59.
Kıyâmet mutlaka kopacak; bunda asla şüphe yoktur. Ne var ki, insanların çoğu buna inanmıyor.
60.
Rabbiniz şöyle buyuruyor: “Bana dua edin, size cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler, yakında perişan bir halde cehenneme gireceklerdir.”
61.
Geceyi huzur içinde dinlenmeniz için sessiz ve karanlık; gündüzü de çalışabilmeniz için aydınlık kılan Allah’tır. Gerçekten Allah insanlara karşı pek büyük lutuf sahibidir; ne var ki insanların çoğu şükretmez.
62.
İşte Rabbiniz olan Allah budur. O, her şeyin yaratıcısıdır. O’ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse nasıl oluyor da O’ndan yüz çevirip yanlış yollara düşüyorsunuz?
63.
Allah’ın âyetlerini bile bile inkâr edenler, işte bu şekilde O’ndan yüz çevirip yanlış yollara düşüyorlar.
64.
O Allah ki, yeryüzünü sizin için yaşamaya müsait bir mekan, göğü de emniyet kalkanı gibi bir kubbe yaptı. Size sûret verdi, sûretlerinizi de en güzel şekle koydu. Sizi temiz ve helâl nimetlerle rızıklandırdı. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Âlemlerin Rabbi olan Allah yüceler yücesidir, bütün nimet, feyiz ve bereketlerin kaynağıdır.
65.
O ezelî ve ebedî hayat sahibidir. O’ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse her türlü şirk ve gösterişten uzak durup ibâdet ve taati yalnız Allah’a has kılarak O’na yalvarın! Bütün övgüler ve yücelikler Âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.
66.
Rasûlüm! De ki: “Bana, Rabbimden apaçık deliller geldikten sonra, sizin Allah’tan başka yalvardığınız putlara kulluk yapmam kesinlikle yasaklandı. Bana bütün varlığımla Âlemlerin Rabbi’ne teslim olmam emredildi.”
67.
Sizi önce toprak sonra nutfe sonra aleka safhalarından geçirerek yaratan O’dur. Sonra sizi bir bebek olarak hayat alanına çıkarır. Ardından güçlü çağınıza ulaşıncaya, sonra da yaşlılar hâline gelinceye kadar sizi yaşatır. İçinizden bazıları daha önce vefat eder. Böylece her biriniz kendisi için belirlenen belli bir vakte erişirsiniz. Umulur ki bunlar üzerinde düşünüp, Allah’ın birliğini ve sonsuz kudretini anlarsınız.
68.
Hayat veren de, öldüren de O’dur. O bir işin olmasına hükmettiğinde, ona sadece “Ol!” der, o da hemen oluverir.
69.
Allah’ın âyetleri hakkında tartışıp duranları görmez misin? Onlar, nasıl oluyor da gerçeklere sırt çeviriyorlar?
70.
Onlar kitabı ve peygamberlerimizle gönderdiğimiz bütün gerçekleri yalanlıyorlar. Yakında gerçeği bilecekler!
71.
O zaman boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde sürüklenecekler;
72.
Kaynar suyun içine! Sonra da ateşte cayır cayır yakılacaklar.
73.
Sonra da sorulacak onlara: “Nerede ortak koştuklarınız?”
74.
“Allah’tan başka taptıklarınız nerede?” Onlar da: “Bizi yüzüstü bırakıp kayboldular. Meğer daha önce yalvarıp yakardıklarımız bir hiçmiş?” diyecekler. Allah kâfirleri işte böyle şaşkın ve çâresiz bırakır.
75.
“Bu duruma düşmenizin sebebi; dünyada harama-helâle, hakka-hukuka dikkat etmeden zevklere dalıp şımarmanız ve küstahça böbürlenip durmanızdır!”
76.
“İçinde ebediyen kalmak üzere girin cehennemin kapılarından! Büyüklük taslayanların varacağı yer ne kötüdür!”
77.
Rasûlüm! Sen imdi sabret! Allah’ın va‘di mutlaka gerçekleşecektir. Onları tehdit ettiğimiz azabın bir kısmını hayatında sana göstersek de, yahut seni daha önce vefat ettirip yanımıza alsak da, sonuçta zâlimler azaptan kurtulamayacaklardır. Çünkü hepsi, sonunda bizim huzurumuza geleceklerdir.
78.
Biz senden önce de nice peygamberler gönderdik. Onların bazısından sana bahsettik, bazısından ise bahsetmedik. Hiçbir peygamber, Allah’ın izni olmadan bir mûcize gösteremez. Allah’ın emri geldiğinde ise adâletle hükmolunur ve bâtıla uyup hakkı boşa çıkarmaya çalışanlar oracıkta hüsrâna uğrarlar.
79.
Bir kısmına binesiniz, bir kısmının etinden de yiyesiniz diye hayvanları sizin için var eden Allah’tır.
80.
Onlarda sizin için daha nice menfaatler vardır. Gönüllerinizdeki bir arzuya onlara binerek ulaşırsınız. Hem onlara hem de gemilere biner, yüklerinizi taşırsınız.
81.
Böylece Allah size birliğinin ve kudretinin delillerini gösteriyor. O halde, Allah’ın delillerinden hangisini inkâr ediyorsunuz?
82.
Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce gelip geçenlerin âkıbetlerinin nasıl olduğuna hiç ibretle bakmazlar mı? Halbuki onlar kendilerinden daha kalabalık, gerek kuvvet bakımından, gerekse yeryüzündeki meydana getirdikleri eserler bakımından da daha üstün idiler. Buna rağmen kazandıkları şeyler kendilerine bir fayda sağlamadı.
83.
Çünkü peygamberleri kendilerine apaçık deliller getirdiği zaman, onlar sahip oldukları bilgi ile şımarıp, yapılan azap tehditlerini alaya aldılar. Ama alaya aldıkları o azap, sonunda onları çepeçevre kuşatıverdi.
84.
Onlar şiddetli azabımızı gördükleri zaman: “Allah’ın birliğine inanıyor, O’na ortak koştuğumuz şeyleri de reddediyoruz” diye çığrıştılar.
85.
Oysa azabımızı gördükten sonra inanmaları onlara bir fayda sağlayacak değildi. Allah’ın, kulları hakkında uygulayageldiği ve kıyâmete kadar da devam edecek sosyolojik kanunu böyledir. İşte o zaman kâfirler hüsrâna uğrayacaklardır.
Devamını Gizle